9 Mart 2011 Çarşamba

Değiştirsek ya...

Düzeni diyorum.. Değiştirsek ya?

Mesela az olan şeyler değersiz olsa..
Mesela paranın bi kıymeti kalmasa.. Altın keza.. Taş yahu.. Bildiğin maden.. Neden değerli ki?
Bugün insan hayatının değeri bir kurşun parası kadar. Bir cinnetlik. Temiz.. Neden? Çünkü biz insana değil, paraya değer verdik. Ondan.

Mesela hiç para olmasaydı? Sivri zekanın teki çıkıp bunu bulmasaydı.. Ne bok yiyecektik? O zaman ölümler olur muydu?

Mesela arazi, mal mülk kavramı hiç çıkmasaydı.. Millet birbirinden bir şeyler kapmak için türlü dalavereler çevirir miydi?

Ne olur sanki biraz önce insan olmayı hatırlasak? Birazcık ya.. Egomuzdan sıyrılsak.. Bencilliğimizden.. Tanrıya inat o nefs denen bok püsür tüylü koca dişli boktan yaratıktan? Hm?

Becerebilir miyiz? Neden olmasın? Beceririz elbet. İnsan olduğumuzu hatırladığımız gün, beceririz.

Hırslarımızdan, mevkilerimizden, mülkümüzden sıyrıldığımız gün.. Beceririz..

Siz sıyrılabilir misiniz? Bırakabilir misiniz cep telefonunuzu elinizden? Bilgisayarınızı terk edebilir misiniz? Zor geliyor değil mi?

Biz 5000 yıl önceki insanlara ilkel, barbar vs diyoruz. Aslında zamanında onların bizlerden daha insan olduğunu itiraf edemiyoruz kendimize..

Cesur değiliz. Hem benciliz.. Hem korkağız.. Ya insan denen oluşum böyle bir şey değil.. Ya da biz insan değiliz..

Ama umarım.. Bir gün beceririz..

O zaman ben de insanları sevmeye başlayabilirim...

18 Eylül 2009 Cuma

Yemek Tarifi..

Sizlerle Kafatası Dolması'nın tarifini paylaşıcam...

Malzemeler:

1 Adet kafa..
1 Demet zeka
2 Yemek kaşığı akıl
4 Bardak hayal
1 Adet beyin


Yapılışı:

Kafatasını üst tarafından konserve açıcağıyla açıyoruz. Ardından kafatasımızı beklemeye alıyoruz. Beynimizi alıp önce hurafelerden, geriliklerden ve saçmalıklardan iyice temizledikten sonra ince ince kuşbaşı doğrayıp bir kabın içine koyuyoruz. Üzerine önce 2 yemek kaşığı aklı ekliyoruz. Ardından 1 demet zekamızı da ekliyoruz.. 4 bardak hayali de kattıktan sonra iyice karıştırıyoruz.. Ardından elimizdeki karışımı beklettiğimiz kafatasımızın içine döküyoruz.. Üstünü de daha önce çıkardığımız kapakla kapatıp suya veriyoruz.. Kıvama gelinceye kadar orta ateşte kaynatıyoruz...


Afiyet olsun efendim..

Gidelim mi Ali? Gidelim.. Yatıp uyuyalım.. Hadi bakalım..

17 Eylül 2009 Perşembe

İstanbul, insanlar ve devlet daireleri...

Evet.. Bugün İstanbul sokaklarında yorucu zamanlar geçirdim. Önce Şişli Adliye'sine gidip adli sicil yani sabıka kaydımı almaya gittim. Aman Tanrım.. Böyle bir sıra olamaz.. Maaş kuyruğu mübarek.. Meğer Türkiye'de her sektör illa ki istiyormuş sabıka kaydı. Efendim durum şu ki girdiğinizde bir abimiz size form veriyor. 50 kuruşunuzu rica ediyor. Sonrasında formu doldurup beklemeye başlıyorsunuz. tam 40 dakika sırada bekledim. Sıra geldi. Verdim formumu kimliğimi. Bir de 5 lira bayıldım tabii. Toplamda 5,50 lirayla sabıkalı olmama ramak kalmışken temiz bir sicil kağıdı alabildim. Ardından metroya binip Taksim istikametine doğru yola çıktım. Bizim bu insanlarımız ne zaman metro adabını edinecekler çok merak ediyorum. Yahu bekle bi inenler insin sonra binersin kadın! Ne diye bekliyorsun öküz gibi kapının önünde! Bak orda sana hat çizmişler. Şurda bekle şurdan bin diye.. Angut musun ki bekliyorsun? Yanımdaki adam bahsettiğim bu "kadın"a yanlışlıkla omuz attı hafiften. Kadın da sanki çok haklıymış gibi "cık cık" yapmaz mı? Ben dellendim tabii.. "Ne cık cık yapıyorsun bekle önce biz çıkalım sonra binersin gerizekalı!" diye bağırıp yürüdüm gittim. Oh olsun.. Aklı başına gelsin andavalın. Tabii bunlar gibi binlercesi, hatta milyonlarcası var bu şehirde! Ama kızamıyorum o insanlara.. "Geldiğiniz yere geri gidin lan!" diyemiyorum.. Çünkü onları taa buralara getiren beyinsiz, hayasız, arsız, rezil, haysiyetsiz ve şerefsiz insan müsveddeleri bu olanların sorumlusu.. Güzelim İstanbul'umu rezil ettiniz.. Tanrı da bir gün sizi rezil edicek... Ben yine çok sinirlendim.. Nerden nereye geldim..

Neyse netice itibariyle bugün ehliyet kursuna yazıldım sonunda.. Mutluyum.. Sınavları geçip o kimliksi şirin şeyi elime aldığımda daha da mutlu olucam.. Hadi bakalım.. Öyle işte..

Kendinize iyi bakınız.. Hadi gidelim Ali.. Haydi bakalım...

İlk yazı...

Kafamda binlerce şey var.. Bazen ben bile bi anlam bulamıyorum onlara.. Neden ordalar? Nasıl girdiler oraya? Neden çıkmıyorlar? Ben kimim? Bu noktadaki bulanıklığı ortadan kaldırmak içün söyleyeyim ben kimim... Ben Ali'yim.. Doğduğumda bana kodlanan isim bu. Ali. Sade, düz ve kısa. Güzel bir şey aslında.. Ama hep ismimin bir kısaltması olmamasının ezikliğini yaşadım. Bir Memo, bir Hüso veya bir Rıdo olamadım hiç bir zaman.. Hep Ali.. Üstelik Alo da diyemezsin.. Neyse efendim.. Babam ilerde devlet dairelerinde felan zorlanmayayım diyerekten bana böyle bir iyilik yapmış.. Sağolsun, varolsun. Devlet daireleri ne işe yarar? Normalde vatandaşın işini görmek için varlar değil mi? Bir derdi, sıkıntısı veya bir ihtiyacı olan vatandaşa yardım amaçlı vardır devlet daireleri öyle değil mi? Ama bizim ülkede öyle değil!.. Bizim ülkede devlet daireleri, kodamanların akraba ve yakınlarının oturdukları yerden para kazanıp karınlarını doyurmaları için vardır. Ve asla ama asla vatandaş için tasarlanmamıştır. Başlarda belki... Canım Ata'm zamanında evet.. Ama 1938'den sonra devlet daireleri göt büyütmek için inşa edilmiş mekanlar olarak zavallı ülkemin hazin tarihinde yerini almıştır ve almaya da devam edecektir.

İlk yazıdan sanırım nasıl biri olduğumu inceden çözebilmişsinizdir.. Yazdığım süre boyunca aklımın "laf lafı açtığınca" yazdım bir şeyler.. Karaladım da diyemiyoruz.. Malum sanal mekan.. İşte tuşladım diyeyim artık.. Öyle bir şey işte.. Falan filan.. Saat de 5:25.. Gündüz kalkıp ehliyet kursuna gidicem.. Kaydolmaya.. Yaş oldu 21 hala ehliyet yok adama yuh derler.. Falan filan.. Hadi Ali yatalım.. Hadi bakalım...